Sorular... Sorular...
8,5 ay sürmüş bu savaş 4 yıl süren "Kurtuluş Savaşı"nda yitirdiğimiz insanın tam 10 katını yitirmemize yol açmıştı: 250.000 Osmanlı askeri. Cephenin karşısında ölenlerle birlikte toplam 400.000 can...
Bu savaş neden olmuştu? Resmi tarihin bize anlattıkları doğru mu? Neden bu kadar insan öldü? Bütün bunlar başka türlü yaşanabilir miydi? Bu büyük savaş bir "kahramanlık destanı" gibi değil de büyük bir trajedi olarak okunabilir mi? Böyle bir okumanın bize faydası ne? Madem bu trajedi Osmanlı'nın yıkılıp, cumhuriyetin doğmasına ebelik yapmış; hayırla anmak gerekmez mi?
Peki, bu sorular tarihe ait sorular mı? Yoksa bu günümüzle doğrudan bağlantılı mı?
Bence bu sorular önemli... Çünkü, Çanakkale'de 100 yıl önce yaşananların izini takip ettiğimizde, bugüne nasıl geldiğimizin cevaplarını buluyoruz. Bu cevaplar barışa ulaşma niyetimiz varsa, hangi yoldan gidemeyeceğimizi söylüyor bize...
Tarihten bir yaprak...
Savaş sırasında çizilmiş bir karikatür.
19. Yüzyılın sonuna doğru Almanya tam sanayileşememiş, emperyalistlik koşusunda birazcık geride kalmış bir durumdaydı. Telaş içindeydi.
Alman egemen sınıfları kendilerinin "Kutsal Roma Germen İmparatorluğu"nun varisi olduklarını filan sanıyorlardı. Ama bayraklarını dikip "aha burası da benim" dedikleri toprak pek azdı. İngiltere, Fransa, Rusya gibi rakipleri dünyayı paylaşmıştı bile. Almanya da gözünü Osmanlı, Çarlık Rusyası, Çin gibi ihtiyar imparatorluklara çevirdi. Osmanlı'yı önce ekonomik, sonra da siyasi nüfuz alanına aldı. Osmanlı'nın da buna çok direnecek hali yoktu.
Almanlar, “Biz bir gelelim de ordunuzu ve idari yapınızı filan reforme edelim" diye asker ve bürokratlardan oluşan bir çok heyeti Osmanlı'ya gönderdi. Üstüne bir de Bağdat Demiryolu... Pazar için yol şart, malum. Osmanlı aydını da "makus talihimizi bozup, bizi memleketçek külliyen medenileştirecek kurtarıcı" gibi görmeye başlamıştı Almanya'yı. Abdülhamit'in okuyup, "devlet adamı" olsunlar diye Almanya'ya gönderdiği gençler de birer Alman hayranı olup dönüyorlardı. (Enver Paşa da bunlardan biriydi.)
20. Yüzyılın başında Osmanlı tamamen Alman komutası altına girmişti bile. Heyet başkanı General Otto Liman Von Sanders bir tür "sömürge valisi" olmuştu. 1912'de Enver, Talat ve Cemal Paşa'lar İttihat - Terakki Cemiyeti eliyle devlete el koyduklarında, bu "Alman dostu" cunta, Osmanlı'nın her köşesini Alman nüfuzuna açıverdi.
Foto: Enver Paşa
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı (özellikle böyle yazdım ki kimse “efendim Çanakkale Destanı vs.” diye bir kutsiyet atfedemesin bu savaşa) patladığında Enver, Almanya'nın bize verdiği (!) iki savaş gemisine "gidin Rus Limanlarını bombalayın. Artık n’olacaksa olsun" deyiverdi. Savaşa balıklama atlamıştık. Fatih Camiinde de "Cihad-ı Mukkaddes" bile ilan ettik. "Bir koyup, üç alabilirdik" belki.
Başımızda Alman komutanlar, göğsümüzü siper ettik “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavara”. Elbette Anadolu halkları kahramanca savaştı. Ama o kanlar “tevhidi” (*) değil, Almanya’nın ve İttihatçıların ikbalini kurtarmak için aktı. Ama bu kahramanca direnişten bize değerli bir miras kaldı: Onurlu bir yaşam için omuz omuza savaşabilme ümidi.
Foto: Çanakkale Savaşına komuta eden
Alman General Liman Von Sanders
Bugün bazı tarihçiler Almanların Çanakkale'deki niyetinin daha fazla İngiliz kuvvetini Gelibolu'ya çekmek, böylece diğer cepheleri rahatlatmak olduğunu söylüyor. Almanlar kendi çıkarlarına göre savaşı yönlendirmişler, bunu yaparken de Anadolu halklarını harcamaktan çekinmemişlerdi. Ama bu korkunç strateji işe yaramadı, hiç bir hesapları tutmadı. Almanya her cephede yenildi. Biz de bu savaşta Çanakkale’den, Sarıkamış’a, Galiçya’dan (Polonya), Trablus’a (Libya), Yemen’den Balkanlar’a bir çok cephede yüzbinlerce canımızı yitirdik. (Sonra yıllarca okul kitaplarında "Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık" diye bizi aptal yerine koydular.)
Çanakkale'den sonraki yıllar daha da feci oldu. Enver'in "Ermenileri sürün!" emri tam bir soykırıma dönüştü. Milyonlarca Ermeni İttihat -Terakki'nin tekçi - inkarcı - imhacı politikaları ile yerinden yurdundan sürüldü, öldürüldü, yokedildi. (Çok sonraları, devletin savunma bakanı tarafından bu katliamın "milli devlet olmamızda rolü" itiraf edilecekti. (**)
İttihatçılar ve komutanları Enver, tam anlamıyla maceracı idiler. Enver Ortaasya steplerinde Turan kurma hayalinin peşinde zavallı bir şekilde öldü. Ama arkasında Anadolu halklarına acısı yüz yıldır geçmeyen bir yıkım; hala aşamadığımız büyük sorunlar yumağı bıraktı.
100 yıl sonra Çanakkale'den barış çığlığı
Çanakkale Savaşının 100. yılında biz Çanakkale'de yaşayanlar, barışın nasıl kazanılacağını biliyoruz: Öncelikle 100 yıl önce bu topraklarda yaşananların ışığında tarihten öğrenerek, 100 yıl öncesinin korkunç hatalarını tekrarlamayarak!
Barış istiyorsak; bugünkü iktidarın Yeni-Osmanlıcılık hayaliyle Enver Paşa’ların izinden kalkıştığı maceracı - emperyal dış politikasına karşı çıkacağız, geçit vermeyeceğiz.
Barış istiyorsak; önce bizim çok uluslu, çok inançlı, çok kültürlü bir toplum olduğumuzu kabul edeceğiz. “Tek dil, tek din, tek millet, tek devlet” saçmalığına prim vermeyeceğiz. Toplumu tekleştirici ve ayrıştırıcı siyasetlere “dur!” diyeceğiz.
Yani tarihten öğrenip, bugüne direneceğiz. Bugün AKP iktidarı 100 yıl öncesinin tehlikeli maceracı, tekçi, imhacı yolundan yürüyor. Aynı hatayı bir daha yapmak, yapılmasına izin vermek; yaşanacakları artık trajedi olmaktan çıkarır, bizim suçumuz yapar.
Hünkarımız olmaya heveslenen Erdoğan, bu 24 Nisan’da yanına Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’i de alarak Çanakkale’mize gelecekmiş. Çanakkale Savaşı’nı siyasi emelleri için istismar etmenin yanında, dünyaya Ermeni katliamı ile de mesaj verecekmiş. Malum 24 Nisan savaşın patladığı gün olmanın yanında, 21 Ermeni aydınının Sultanahmet’te idam edildiği gün. Bugüne kadar birbirinden bağımsızmış gibi algılanan bu iki olayı CB Erdoğan “çok güzel” harmanlayıp önümüze getiriyor işte. Resmi tarihe sıkışıp kalırsanız, bu zehirli yemeği afiyetle yemekten başka bir yol kalmaz size. Bu zehri reddetmek, özgür ve kardeşçe bir gelecek için barış mücadelesine omuz vermek gerekiyor.
Bütün bunları Çanakkale’den görmek ve söylemek çok daha anlamlı. Çünkü Çanakkale savaşın ne demek olduğunu biliyor, o yüzden barışa sahip çıkıyor. Çanakkale’yi “ama”sız, tereddütsüz, gerçek bir barış şehri yapmak için yapılacak çok şey var. Türk'ü, Kürd'ü, Ermeni'si yanyana ölmek için değil, yanyana özgürce yaşamak için...
Dipnotlar
*) “Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker / Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer / Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi / Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi” M. Akif Ersoy, Çanakkale Şehitleri Şiiri
*) “Vecdi Gönül ırkçı gibi konuştu” Radikal, 11/11/2008
Ragıp İncesağır
Bu yazı 78'liler Vakıf Girişi'minin çıkardığı "Tükenmez Dergisi"nin son sayısında yayınlandı.