30 Mart 2015 Pazartesi

100 Yıl Önce Ne oldu?

Tarihten öğrenip, bugüne direneceğiz. Bugün AKP iktidarı 100 yıl öncesinin tehlikeli maceracı, tekçi, imhacı yolundan yürüyor. Aynı hatayı bir daha yapmak, yapılmasına izin vermek; yaşanacakları artık trajedi olmaktan çıkarır, bizim suçumuz yapar.



Çanakkale'den hiç geçtiniz mi? Geçenler bilirler. Boğaza bakan bir yamaçta kocaman harflerle "Dur Yolcu!" yazar. Altında daha küçük harflerle “Bilmeden gelip bastığın bu toprak / Bir devrin battığı yerdir." N. Halil Onaran'ın bir şiirinden iki dizedir bu. Şiir bildik hamasi laflarla sürer gider ama bu iki dize, Allah için doğrudur. Çanakkale Savaşı hem Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hızlandırmış hem de sonuçları itibariyle dünyaya yön vermiştir. Çanakkale Savaşı TC’nin tarihin rahmine düşmesi anlamına da geliyor elbette. Bu savaş olmasaydı Osmanlı münevverinin "Osmanlı'nın bekası" fikrinden uzaklaşması biraz daha zaman alabilirdi muhtemelen.

Sorular... Sorular...


8,5 ay sürmüş bu savaş 4 yıl süren "Kurtuluş Savaşı"nda yitirdiğimiz insanın tam 10 katını yitirmemize yol açmıştı: 250.000 Osmanlı askeri. Cephenin karşısında ölenlerle birlikte toplam 400.000 can...

Bu savaş neden olmuştu? Resmi tarihin bize anlattıkları doğru mu? Neden bu kadar insan öldü? Bütün bunlar başka türlü yaşanabilir miydi? Bu büyük savaş bir "kahramanlık destanı" gibi değil de büyük bir trajedi olarak okunabilir mi? Böyle bir okumanın bize faydası ne? Madem bu trajedi Osmanlı'nın yıkılıp, cumhuriyetin doğmasına ebelik yapmış; hayırla anmak gerekmez mi?

Peki, bu sorular tarihe ait sorular mı? Yoksa bu günümüzle doğrudan bağlantılı mı?


Bence bu sorular önemli... Çünkü, Çanakkale'de 100 yıl önce yaşananların izini takip ettiğimizde, bugüne nasıl geldiğimizin cevaplarını buluyoruz. Bu cevaplar barışa ulaşma niyetimiz varsa, hangi yoldan gidemeyeceğimizi söylüyor bize... 


Tarihten bir yaprak...


1. Dünya Savaşı sırasında basılmış bir kartpostal.



Savaş sırasında çizilmiş bir karikatür.

19. Yüzyılın sonuna doğru Almanya tam sanayileşememiş, emperyalistlik koşusunda birazcık geride kalmış bir durumdaydı. Telaş içindeydi.

Alman egemen sınıfları kendilerinin "Kutsal Roma Germen İmparatorluğu"nun varisi olduklarını filan sanıyorlardı. Ama bayraklarını dikip "aha burası da benim" dedikleri toprak pek azdı. İngiltere, Fransa, Rusya gibi rakipleri dünyayı paylaşmıştı bile. Almanya da gözünü Osmanlı, Çarlık Rusyası, Çin gibi ihtiyar imparatorluklara çevirdi. Osmanlı'yı önce ekonomik, sonra da siyasi nüfuz alanına aldı. Osmanlı'nın da buna çok direnecek hali yoktu.

Almanlar, “Biz bir gelelim de ordunuzu ve idari yapınızı filan reforme edelim" diye asker ve bürokratlardan oluşan bir çok heyeti Osmanlı'ya gönderdi. Üstüne bir de Bağdat Demiryolu... Pazar için yol şart, malum. Osmanlı aydını da "makus talihimizi bozup, bizi memleketçek külliyen medenileştirecek kurtarıcı" gibi görmeye başlamıştı Almanya'yı. Abdülhamit'in okuyup, "devlet adamı" olsunlar diye Almanya'ya gönderdiği gençler de birer Alman hayranı olup dönüyorlardı. (Enver Paşa da bunlardan biriydi.)




20. Yüzyılın başında Osmanlı tamamen Alman komutası altına girmişti bile. Heyet başkanı General Otto Liman Von Sanders bir tür "sömürge valisi" olmuştu. 1912'de Enver, Talat ve Cemal Paşa'lar İttihat - Terakki Cemiyeti eliyle devlete el koyduklarında, bu "Alman dostu" cunta, Osmanlı'nın her köşesini Alman nüfuzuna açıverdi.

Foto: Enver Paşa

 Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı (özellikle böyle yazdım ki kimse “efendim Çanakkale Destanı vs.” diye bir kutsiyet atfedemesin bu savaşa) patladığında Enver, Almanya'nın bize verdiği (!) iki savaş gemisine "gidin Rus Limanlarını bombalayın. Artık n’olacaksa olsun" deyiverdi. Savaşa balıklama atlamıştık. Fatih Camiinde de "Cihad-ı Mukkaddes" bile ilan ettik. "Bir koyup, üç alabilirdik" belki.


Başımızda Alman komutanlar, göğsümüzü siper ettik “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavara”. Elbette Anadolu halkları kahramanca savaştı. Ama o kanlar “tevhidi” (*) değil, Almanya’nın ve İttihatçıların ikbalini kurtarmak için aktı. Ama bu kahramanca direnişten bize değerli bir miras kaldı: Onurlu bir yaşam için omuz omuza savaşabilme ümidi.


Foto: Çanakkale Savaşına komuta eden 
Alman General Liman Von Sanders 

Bugün bazı tarihçiler Almanların Çanakkale'deki niyetinin daha fazla İngiliz kuvvetini Gelibolu'ya çekmek, böylece diğer cepheleri rahatlatmak olduğunu söylüyor. Almanlar kendi çıkarlarına göre savaşı yönlendirmişler, bunu yaparken de Anadolu halklarını harcamaktan çekinmemişlerdi. Ama bu korkunç strateji işe yaramadı, hiç bir hesapları tutmadı. Almanya her cephede yenildi. Biz de bu savaşta Çanakkale’den, Sarıkamış’a, Galiçya’dan (Polonya), Trablus’a (Libya), Yemen’den Balkanlar’a bir çok cephede yüzbinlerce canımızı yitirdik. (Sonra yıllarca okul kitaplarında "Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık" diye bizi aptal yerine koydular.)

Çanakkale'den sonraki yıllar daha da feci oldu. Enver'in "Ermenileri sürün!" emri tam bir soykırıma dönüştü. Milyonlarca Ermeni İttihat -Terakki'nin tekçi - inkarcı - imhacı politikaları ile yerinden yurdundan sürüldü, öldürüldü, yokedildi. (Çok sonraları, devletin savunma bakanı tarafından bu katliamın "milli devlet olmamızda rolü" itiraf edilecekti. (**)

İttihatçılar ve komutanları Enver, tam anlamıyla maceracı idiler. Enver Ortaasya steplerinde Turan kurma hayalinin peşinde zavallı bir şekilde öldü. Ama arkasında Anadolu halklarına acısı yüz yıldır geçmeyen bir yıkım; hala aşamadığımız büyük sorunlar yumağı bıraktı.


100 yıl sonra Çanakkale'den barış çığlığı


Çanakkale Savaşının 100. yılında biz Çanakkale'de yaşayanlar, barışın nasıl kazanılacağını biliyoruz: Öncelikle 100 yıl önce bu topraklarda yaşananların ışığında tarihten öğrenerek, 100 yıl öncesinin korkunç hatalarını tekrarlamayarak!

Barış istiyorsak; bugünkü iktidarın Yeni-Osmanlıcılık hayaliyle Enver Paşa’ların izinden kalkıştığı maceracı - emperyal dış politikasına karşı çıkacağız, geçit vermeyeceğiz.

Barış istiyorsak; önce bizim çok uluslu, çok inançlı, çok kültürlü bir toplum olduğumuzu kabul edeceğiz. “Tek dil, tek din, tek millet, tek devlet” saçmalığına prim vermeyeceğiz. Toplumu tekleştirici ve ayrıştırıcı siyasetlere “dur!” diyeceğiz.

Yani tarihten öğrenip, bugüne direneceğiz. Bugün AKP iktidarı 100 yıl öncesinin tehlikeli maceracı, tekçi, imhacı yolundan yürüyor. Aynı hatayı bir daha yapmak, yapılmasına izin vermek; yaşanacakları artık trajedi olmaktan çıkarır, bizim suçumuz yapar.

Hünkarımız olmaya heveslenen Erdoğan, bu 24 Nisan’da yanına Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’i de alarak Çanakkale’mize gelecekmiş. Çanakkale Savaşı’nı siyasi emelleri için istismar etmenin yanında, dünyaya Ermeni katliamı ile de mesaj verecekmiş. Malum 24 Nisan savaşın patladığı gün olmanın yanında, 21 Ermeni aydınının Sultanahmet’te idam edildiği gün. Bugüne kadar birbirinden bağımsızmış gibi algılanan bu iki olayı CB Erdoğan “çok güzel” harmanlayıp önümüze getiriyor işte. Resmi tarihe sıkışıp kalırsanız, bu zehirli yemeği afiyetle yemekten başka bir yol kalmaz size. Bu zehri reddetmek, özgür ve kardeşçe bir gelecek için barış mücadelesine omuz vermek gerekiyor.

Bütün bunları Çanakkale’den görmek ve söylemek çok daha anlamlı. Çünkü Çanakkale savaşın ne demek olduğunu biliyor, o yüzden barışa sahip çıkıyor. Çanakkale’yi “ama”sız, tereddütsüz, gerçek bir barış şehri yapmak için yapılacak çok şey var. Türk'ü, Kürd'ü, Ermeni'si yanyana ölmek için değil, yanyana özgürce yaşamak için...


Dipnotlar

*) “Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker / Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer / Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi / Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi” M. Akif Ersoy, Çanakkale Şehitleri Şiiri

*) “Vecdi Gönül ırkçı gibi konuştu” Radikal, 11/11/2008


Ragıp İncesağır

Bu yazı 78'liler Vakıf Girişi'minin çıkardığı  "Tükenmez Dergisi"nin son sayısında yayınlandı.

14 Mart 2015 Cumartesi

Çanakkale Savaşı’nın 100 Yılında Savaşsız - Sömürüsüz Bir Dünya İçin…


18 Mart 1915, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın en büyük saldırısının başladığı gün. Osmanlı İmparatorluğu’nun başındaki İttihat - Terakki cuntası, ülkenin geleceğini Alman Emperyalizmi ile birlikte savaşmaya bağlamış; bunun için Galiçya’dan (Polonya) Trablus’a (Libya), Yemen’den Balkanlar’a bir çok cephede savaşın tarafı olmuştu.

Bu maceracı politika halklarımız için çok acı sonuçlar doğurdu. Bütün Anadolu halklarından 250.000’den fazla insanımızı bu savaşta kaybettik. Dünyanın öbür ucundan bu topraklara sürüklenmiş Anzaklarla birlikte 400.000 emperyalizm kurbanı… Hepsini rahmet dileklerimizle anıyoruz.

Bugün, barışın nasıl kazanılacağını biliyoruz: Öncelikle 100 yıl önce bu topraklarda yaşananların ışığında tarihten öğrenerek, 100 yıl öncesinin korkunç hatalarını tekrarlamayarak! Tarihten öğrenip, bugüne direnerek…

100 yıl önce bu topraklarda omuz omuza kahramanca savaşıp, yanyana toprağa düşenler; bize bir miras bir de vasiyet bıraktılar. Onlardan bize  kalan değerli miras, onurlu bir yaşam için omuz omuza savaşabilme ümidi; vasiyet ise ortak vatanda, demokratik bir ulus olma ideali oldu. Bu umut ve vasiyetin gereğini 100 yıl öncesinin tehlikeli maceracı, tekçi, imhacı yolundan yürüyen iktidara karşı mücadele ederek yerine getirebileceğimizi biliyoruz.

Çanakkale Savaşı’nın 100. yılı vesilesiyle emperyalizme ve emperyal dış politika heveslerine karşı halklarımızı savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için HDP saflarında buluşmaya çağırıyoruz.

Halkların Demokratik Partisi
Çanakkale İl Eşbaşkanları
Rahime Kanilga - Şeyhmus Aslan

‘Sağlıkta Dönüşüm’ Sağlığımızı Dönüştürmeye Devam Ediyor…

Basına ve Kamuoyuna:

 



AKP hükümetinin iktidara geldiği günden bu yana ‘sağlıkta dönüşüm’ adıyla uyguladığı politikalar sağlığımızı bozmaya devam ediyor. Sağlıkta dönüşüm, sağlığın özelleştirilmesinin diğer adıdır, performans ve şiddet baskısı altında sağlık personelinin çalışma koşullarının bozulması, yurttaşın nitelikli ve parasız sağlık hakkının gaspı, taşeronlaşmanın yaygınlaşması, ücretlerde erime, hastaların şifa bulamaması, özel hastanelerin teşviki, kamu hastanelerinin niteliksizleştirilmesidir.

AKP hükümetince sağlık hizmeti ‘merkezi ihbar ve şikayet hatlarına indirgenmiştir. Günde 100’ ün üzerinde muayene yapmaya mecbur kılınan sağlık personeliyle hastalar rövanşa davet edilmekte, ‘beyaz kod’ gibi geçici çözümlerle sağlıkta şiddet adliyelere havale edilerek şiddet sarmalı büyümektedir. Hastalar yargı yoluyla susturulmaya çalışılmakta, özveriyle çalışan sağlık personeline düşman edilmektedir.

Yurttaşların katkılarıyla yaratılan SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı’ nca gasp edilmiş, tüm sağlık hizmetleri tek elde toplanmışken, 663 sayılı KHK’ yla Bakanlık bağlı kuruluşlara dönüştürülmüştür(!) ‘Böl-parçala-özelleştir ve piyasalaştır’ anlayışının, kamu sağlığındaki yıkıcı etkileri artmaktadır. Bütüncül sağlık politikalarının dışında bırakılarak; CEO yetkili genel sekreterler eliyle devlet hastaneleri ve aile hekimlerinin işlettiği aile sağlığı merkezleri, birer ticaret ve esnaf işletmesine dönüştürülmektedir.

Önceden yalnızca ilaç payı ödeyerek hizmet alan hastalar, artık ‘reçete bedeli, muyene katkı payı, ilaç katılım payı’ gibi bilumum ödemeyle sağlık hizmeti satın almaktadır. Üstelik SGK’ nın karşılamadığı ilaç kalemleri ve kapsam dışı bırakılan tedaviler çoğalmış, ilaç bedelleri bir hayli zamlanmıştır.

Sağlık emekçileri performans, şiddet ve nöbet baskısı altında sağlıksız koşullarda ve uzun sürelerle çalışmaya maruz bırakılmaktadır. Hizmetin değeri, ameliyat ve poliklinik muayene sayılarıyla ölçülür hale gelmiş, hastalanan ve şifa bulamayan hasta sayısındaki artış göz ardı edilmiştir. Güvencesiz taşeron sistemiyle ‘iş güvencesi’, AKP il ve ilçe teşkilatlarının idareye verdiği direktif ve talimatlara bağlanmıştır. Çalışanların ekmeği ve geleceğiyle pervasızca oynanmaktadır.

İdarelerin ‘mobbing baskısı’ nın giderek artması, çalışma barışını ve sağlık çalışanlarının psikolojisini bozmaya devam etmektedir. Sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle bir taşeron şirket çalışanı bizzat Çanakkale Halk Sağlığı Müdürü’ nün direktifiyle işinden edilmiş, ekmeğinden olmuştur. Sözleşme usulüyle göreve gelen yönetici kadrolar, idari ve kamusal güvenceden yoksun şekilde, hukuka aykırı her türlü talimatı uygulamak ve biat etmek zorunda bırakılmaktadır.

Sağlık alanı, AKP hükümetinin en ciddi seçim yatırımıdır. Ancak uyguladığı sağlıkta dönüşüm ve kadrolaşma politikaları nedeniyle sorunlar kronikleşmekte ve tüm Türkiye’ nin sağlığı bozulmaktadır. Şifa bulmak, iyileşmek, sağlıkta yıkıma dur demek, bayram tadında tıp ve sağlık hizmetine kavuşabilmek için bu gidişata hep birlikte dur diyelim ve sağlığımıza musallat olmuş AKP’ yi sandıkta, sokakta, yaşamın her alanında mahkûm edelim.


14.03.2015
Halkların Demokratik Partisi (HDP)
Çanakkale İl Örgütü


3 Mart 2015 Salı

Barış, AKP'ye Rağmen Gelecek...

Basın açıklaması



HDP heyetinin hükümet yetkililerini de yanlarına alarak yaptıkları çağrı, barış mücadelesinde önemli bir eşiğe geldiğimizi gösteren, müjdeli bir çağrıdır. Sevinçle selamlıyoruz.

Ne var ki, AKP iktidarı salt kendi politikasıymış gibi, sanki önündeki en büyük barikat kendisi değilmiş gibi, hala barış sürecini eğip büküyor, ayak sürüyor, çarpıtıyor.

Barış süreci sadece Kürt hareketinin silahları bırakması süreci değildir. Barış sürecinden anlaşılması gereken esas olarak; Türkiye'nin demokratikleşmesi, bütün yurttaşlarıyla birlikte özgürleşmenin önündeki molozların ve yasal barikatların temizlenmesi sürecidir. Heyetimizin açıkladığı 10 madde tamamen bu amaca yöneliktir.

Uzun süredir bütün direnmesine rağmen, nihayet heyetimizin açıklamasında "katılımcı" olarak yer alan hükümet, daha ilk günden çarpıtma politikasına yeniden başlamıştır. Müzakerelere başlamanın ilk adımı anlamına gelen açıklama değersizleştirilmeye çalışılmıştır.

Demokratik ve özgür bir Türkiye mücadelesi bütün iktidarlarla mücadele ederek bugüne kadar getirilmiştir. Türkiye halklarının ve özgürlüklerin önünü açacak 10 maddeyi açıklama yapılırken sessizce dinleyip, sonra İç Güvenlik Paketi' nde ısrar etmek, hükümetin ya ne yaptığını bilmediğini ya da tehlikeli bir oyunun içinde olduğunu gösterir.

HDP olarak, dün olduğu gibi bugün ve yarın da 10 maddede somutlanan yol haritasına sahip çıkıyor, hükümeti de gereğini yapmaya çağırıyoruz. Partimiz çok çetin mücadelelerden süzülerek bugünlere gelmiştir. HDP, barışa da faşizm koşullarında mücadeleye de hazırdır. Sorun hükümetin ve devletin, barışa ve halklarla barışmaya hazır olup olmamasıdır.

HDP, demokrasi ve barıştan yana tüm halklarımızı 10 maddede somutlaşan demokratikleşme programına sahip çıkmaya, iktidar karşısında barışın sesini güçlendirmeye, bu önemli ve kritik dönemeçte yan yana olmaya çağırmaktadır.

Bir edebiyatçı, gazeteci ve siyasetçi olarak yaşadığımız coğrafyanın 20. yüzyılına tanıklık etmiş ve halkların barış, özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin bir parçası olan, edebiyatımızın ‘Büyük Çınarı’ nı Yaşar Kemal'in ailesine, yakınlarına ve tüm halklarımıza başsağlığı diliyoruz. 

Basına ve halkımıza saygıyla duyurulur.

Rahime KANILGA – Şeyhmus ASLAN
HDP Çanakkale İl Eşbaşkanları
02.03.2015

2 Mart 2015 Pazartesi

Halk Toplantımızı Gerçekleştirdik

"Nasıl Bir Türkiye? Nasıl Bir Çanakkale? Nasıl Bir Milletvekili?" sorularına bütün dostlarımızla birlikte cevap aradığımız halk toplantımızı 28 Şubat Cumartesi günü başarıyla gerçekleştirdik.


Toplantı, Sömürüsüz ve kardeşçe bir yaşam mücadelesinde yitirdiklerimizin anısını alkışlayarak başladı. Divanın açış konuşmasında "bu seçimin herhangi bir seçim olmadığı" vurgulandı. "Tereddüt, siyasetsizlik ya da özgüven eksikliğinin sonuçları hepimizi sonu belli olmayan bir karanlığa götürebilir" denildi. 

Daha sonra sırayla söz alan il eşbaşkanlarımız Rahime Kanılga ve Şeyhmus Aslan "%10 barajını aşmanın önemi, Türkiyelileşme siyaseti ve bir arayagelerek 12 Eylül yasalarını yıkmanın önemine vurgu yapan konuşmalar yaptılar. EMEP il başkanı Ercan Adsız ise HDP'ye desteklerini açıklayarak bütün demokrasi güçlerini de desteklerini açıklamaya çağırdı.

Çanakkale özeline ilişkin siyasetler geliştirmemiz gerektiğini vurgulayan seçmenlerimiz; özellikle partimizin emek, barış, ekoloji, kadın ve engelliler konularında Çanakkale siyasetine müdahale eden söylemleri öne çıkarmasını istediklerini vurguladılar. 





Kadın konusunda HDP'nin farkını vurgulayan konuşmacılar, Kadın adayların öne çıkarılması gerektiğini özellikle talep ettiler.

Çanakkale'deki inşaat sektöründe çalışan ve zaman zaman iş cinayetlerine kurban giden işçilerin durumuna da dikkat çekildi ve sahip çıkılması gerektiği söylendi.

AKP iktidarının Çanakkale üzerinde şehir hayatını bozacak, doğal hayatı yıkıma uğratacak politikalarına dikkat çekildi. Seçim politikalarımızın ekolojiyi ihmal etmemesi gerektiği ifade edildi.

Çanakkale'de yaşayan Türk ve Kürtlerin dışında Pomak, Roman, Çerkes gibi halkların sorunlarına da dikkat çekildi.

Toplantıya katılan bazı CHP'liler de bu dönemde HDP'nin barajı geçmesine destek verilmesinin önemine dair konuşmalar yapıp, "bu seçimde oyumuz HDP'ye" dediler.